Zülfü Livaneli'nin Konstantiniyye romanı bir İstanbul romanı
gibi görünse de aslında bir dünya romanı. Dünya düzeninin hiç değişmediğini
anlatıyor. Tarih sahnesinden örnekler sunarak gösteriyor bunu. Geçmişle bu
günün karşılaştırmasını yapıyor. Roman, İstanbul'da, Bizans sarayı üzerine
yapılmış lüks bir otelde başlar. Antalya'da bir otelde başlasaydı ya da Sivas'ta
bir okulda… Ya da Roma'da bir devlet dairesinde... Aynı tarih; insanın
değişmeyen yazgısı yine dile gelirdi. Aynı sömürünün sesi yine duyulacaktı. Güçlüler
yine güçlü, yoksullar yine yoksul olacaktı.
Her yerde var olduğunu bildiğimiz hikâye bu kez İstanbul'dan
başlatılıyor. Mekân Konstantiniyye Oteli… Otelin açılışı için bütün zenginler, ünlüler
bir araya gelmiştir. Gelenler kapı önünde krallar gibi karşılanarak içeriye
alınır. Önce kokteyl yapılacak sonra da yemek yenecektir. Masaların başında
kalburüstü insanlar sohbet etmeye başlar. Çok sayıda otel görevlisi davetlileri
hizmet etmektedir. Garsonların, temizlik görevlilerinin hayatlarından kesitler
verilir. Hemen hepsinin hikâyesi hüzünlü, hatta acı vericidir. Ne var ki,
bunların hiç biri bilinmez. Kimse bunlarla ilgilenmez. Ezilenler, düşük
ücretlerle çalışanlar kendi kaderleriyle baş başadır.
Davet boyunca çalışan herkes görevini yapar. Zengin içkisini
içmekte, yemeğini yemekte diğerleri de hizmette kusur etmemeye çalışmaktadır. İnancı
nedeniyle içkiye karşı olanlar içki servisi yapmaya mecburdur. Sömürünün bir
kaynağı da inançta yatmaktadır. Yoksullar, din sayesinde yaşamlarına
katlanabilmektedir. İçkiye karşı oldukları kadar, hayatı çekilmez hale getirenler
sisteme karşı çıkamazlar. Sömürünün nasıl yapıldığı, kilelerin nasıl uyutulduğu
hiçbir zaman bilemeyeceklerdir. Cennet vadi her şeyin üstün örtmüştür. Açıkta
duran yalnızca içkinin dinen yasak olduğudur. Bütün sömürü aslında bu dar bakış
açısı üzerinden gerçekleştirilmektedir.
Yemek devam ederken lüks araçların bulunduğu otogara hırsız
girer. Güvenlik görevlisinin hayatı gibi hırsızın yoksul hayatı da romana konu
olur. Roman aslında aşağıdakilerle, yukarıdakilerin hayat hikâyesini
anlatmaktadır. Aşağıdakilerin neden hep aşağıda kaldığını, yukarıdakilerin
neden hep yukarıda olduğunu dile getirmektedir. Bu durum açıkça dile
getirilmez. Hayat hikâyeleriyle bunun sorgulanması yoluna gidilir. Giderek
duyarsızlaşan hayatımızı kısa hikâyelerle birbirine bağlanır.
Ülke meselelerinin hemen hepsi romana konu olur. Bu sorun
aslında dünyanın sorunudur. Yenidünya düzeninin çarkları zengini daha zengin,
yoksulu daha yoksul yapmıştır. Zenginin
nasıl zengin olduğundan söz edilir. Kimlerin torpille ihale aldığı, makam sahibi
olduğu, kimlerin hangi yasa dışı yollarla servetini büyüttüğü üzerinde durulur.
Demokrasiyi ele geçiren gerici örgütlenmenin yarattığı yeni zenginler ve onların
lüks hayatlarından kesitler verilir. Zenginleşen cehaletten, bağnazlıktan söz
edilir.
Olayların arasına serpiştirilmiş komik hikâyeler, ilginç bakış
açıları da vardır. Bu bakış açılarından biri türküler üzerinedir. Gerçekten de
türkülerde kültürel değerlerle örtüşmeyen, uçuk kaçık sözler, anlayışlar,
tutarsız bakış açıları, bazen ahlak dışı sözler yer almaktadır. Bunlar okuru
güldürürken, bir taraftan da düşündürmektedir. Konuklardan bazıları İslami
tutuculuk üzerine görüş dile getirir. Erkek gibi kadının da artık çok eşli
olabileceği tartışması yapılır. Yapılan bir tartışma sırasında kavga çıkar. Kavga,
aykırı görüşler öne süren kişinin yaralanmasıyla sonuçlanır.
Roman birçok anlamda oldukça cesurdur. Siyasi konulara girmekten
çekinmemektedir. Siyaset, abartılmadan, gerektiği ölçüde ele alınır. Hemen
belirtelim ki, uzun zamandır siyaset, bu şekilde; ele alınmadı. Siyasete
korkusuzca girebilen az sayıda roman yazarı olduğunu biliyoruz. Konstantiniyye
Oteli, ülke sorunlarının tartışılması konusunda cesur bir çıkış yapıyor. Gezi
Parkı olaylarından, devlet tarafından korunan suçlulara kadar birçok konuya yer
veriliyor. Hukuk tanımayanların, cinayet işleseler bile tutuklanmayanların zengin
yakınlarından, işledikleri suçlardan söz ediliyor.
Hikâye, aslında Zehra'nın tuvalette bayılmasıyla başlar. Zehra,
otelin de sahibi olan ünlü iş adamının sağ koludur. Davet sırasında lavaboda
baygınlık geçirecektir. Ölümle yaşam arasında gidip gelirken uzaktan (belki
derin bir kuyudan) sesler geldiğini fark eder. Bu sesler eski bir zamana
aittir. Tarihi karakterlerle bu günün değerlendirmesi yapılacaktır. Zaman ve
mekân değişse de hikâye hiç değişmemiştir. Eski insanların anlattıkları bunu
doğrulamaktadır. Aradan yüzlerce yıl geçmiş ama hiçbir şey değişmemiştir. İstanbul
özelinde hayat hep aynı kalmıştır. Yine zenginler güçlü, yoksullar köle olarak
yaşamaktadır. Değişen tek şey fiziki ortamdır. Baskıcı düzen, kölelik sistemi
olduğu gibi devam etmektedir. Binalar, arabalar değişmiş ama insan olduğu gibi
kalmıştır. Bencillik, adam kayırma, ezerek, sömürerek yükselme halen devam etmektedir.
Aslında yer altından gelen bu sesler yalnızca İstanbul'u
anlatmaz. Roman, İstanbul üzerinden bütün hayatın bir değerlendirmesini yapar
gibidir. Napolyon, İstanbul için, "dünya bir tek ülke olsaydı, bu ülkenin
başkenti İstanbul olurdu" demiş. İstanbul aslında bir sembol olarak
karşımıza çıkar. İstanbul demek bir bakıma dünya demektir. Bütün Avrupa'da,
bütün Amerika'da, Afrika'da, dünyanın her yerinde sömürü durmamış, aksine gelişmiştir.
Demokrasilerin varlığı, teknolojinin gelişmesi sömürüye engel olmamıştır.
Kısaca, tarih sürekle tekerrür etmektedir.
Roman dili oldukça sadedir. Olaylar, açık bir anlatımla dile
getirilmiştir. Anlatılmak istenen konu hayatın içinden, gerçekçi bir bakış
açısıyla ele alınarak aktarılmıştır. Okurla, yaşadığımız hayat karşı karşıya
getirilmiştir. Birçok açıdan başarılı bir romandır. Her kesimden insana hitap
edebilmektedir. Belki de tek kusur, tarihi karakterlerin daha çok romanın
sonunda yer almış olmasıdır. Birden bire çoğalarak ortaya çıkmalarıdır. Romanın
başında ve sonunda bu konuya daha çok yer verilmiştir. Bu iki bölüm farklı bir
şekilde aktarılabilirdi. Her şeye rağmen roman günümüze tutulmuş geniş açılı bir
ayna gibidir. Aynada her şey açıkça görünmekte, insanlığın acıklı hikâyesi bir
kez daha gözler önüne serilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder