Aynı durumu, erkek egemen bakış açısıyla yazılan bütün
romanlarda görürüz. Bu romanlarda iki tür kadın vardır. İyi kadınlar ve kötü
kadınlar. İyi kadınlar evlenilecek kadınlardır. Kötü kadınlar iş kadını bile
olsalar cinsellikleriyle ele alınırlar. "Öteki kadın" (anlatılmayan
kadın) toplumsal değerlere karşı isyan eden kadındır. Erkek kültürüne ve bu
kültürün yarattığı kadına itiraz eder. Okura, devrimci bir ruhla, yeni bir bakış
açısı sunar. Ne hayatta, ne de romanlarda genellikle bu tür kadınlara
rastlamayız. Bunu yapabilmek için feminist bir bakış açısına ihtiyaç var.
Sosyalist bir perece açılmadan böyle bir kadını yaratmak mümkün görünmüyor.
Fi romanı da (bir kadın tarafından yazılmış olsa bile) erkek
egemen kültürün bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Roman, kadına, erkek
gözüyle; erkek egemen kültürde yetişmiş bir erkeğin gözüyle, cinsel obje olarak
bakılıyor. Kadının güzelliğini, cinsel çekiciliğini her şeyin üstünde tutuyor. "Fi"
de bu anlama gelse gerek… Fi ölçeği ile
güzel sayılan kadınınlar, tam da erkeklerin arzu ettiği gibidir. Romanın en
önemli kadın karakteri olan Duru, fiziksel güzelliğiyle Can Manay'ın ilgisini
çekecektir.
Bu karakter üzerinden bakıldığında romandaki kadının kim
olduğunu daha iyi görebiliyoruz. Duru, neden Can Manya gibi son derece hain bir
karaktere kendini teslim ediyor? Buna neden, Can Manay'ın Duru'ya duyduğu aşırı
ilgi olmuştur. Bu ilgi Duru'nun hoşuna gider. Bir erkek tarafından bu kadar
arzu edilmeyi ilginç bir deneyim olarak algılar. Aynı zamanda güçlü erkek
arayışı içine girmiştir. Kıskanılmak ister. Gelenekçi kültürdeki bütün kadınlar
güçlü bir erkeğe –Maço da olsa güçlü birine- sığınmak ister ilkesi burada da
geçerli. Kültür bunu dayatıyor, Duru da bunu istiyor.
Duru, bildiğimiz (Her yerde gördüğümüz) bir kadın
karakterdir. Güçlü biri tarafından korunmayı arzu eder. Deniz, (Duru'nun
sevgilisi, nişanlısı...) Can Manay'la kıyaslandığında oldukça entelektüel biri.
Müzik dehası, üniversite hocası... Yakışıklı bir adam... Can Manay'sa oldukça
çirkin biri olarak anlatılır. Çirkin ama çekicidir... Erkek kültürüyle bakarsak
bu doğrudur. Erkeğin çirkini olmaz. Paralı ve güçlü olanı olur. Güzellik ya da
çirkinlik kadına özgüdür.
Can Manay'ın bir kadını elde etmek için kullandığı en önemli
silahın bakışları olduğunu görüyoruz. Etkileyici bakışlara sahip olduğundan söz
edilir. Bunun yanında güzel bir konuşması vardır. Bu özelliklerini kullanarak
istediği kadını elde edebilmektedir. Daha önemlisi ekonomik gücüdür. Aslında bu
güç bütün yeteneklerinin üstündedir. "Kadınlar parası olan erkeği güçlü
bulur" anlayışı da erkek kültüründen geliyor. Çirkin psikiyatristin cinsel yönde de güçlü
olduğu anlatılmaktadır. Bu da romanda önemli yer tutar. Penisiyle baş edemeyen
biri vardır karşımızda. Vıcık vıcık cinsellik her fırsatta romana konu olur.
Can Manay, zaten oldukça zengin ve ünlüdür. Deniz'in de
durumu iyidir. Hiç bir şeyi yoksa bile üniversiteden maaş almaktadır. Tanınan,
besteleriyle büyük ilgi uyandıran bir müzik adamıdır. Yine de Duru'yu elinde
tutamaz. Can Manay'ın hünerli bakışları her şeyi alt üst eder. Duru büyülenmiş
gibi evi barkı terk eder, Can Manay'ın yatağına doğru, büyülenmişçesine yola
koyulur. Kendini adamın yatağında bulur. Güzel bedenini Manay’ın güçlü
erkekliğine teslim eder. Manay'ın hiç aralıksız dört kez Duru'nun içine
aktığından söz edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder