Bir psikiyatrist, basın üzerinden ne kadar etkili
olabilir? Can Manay, medyayı
etkileyebilen bir siyasetçi gibi karşımıza çıkar. Özge, (Gazetecidir.) Manay’ın hayatına dair önemli bilgilere
sahiptir. Manay bunu anlayınca korkuya, kaygıya, rezil olacağım duygusuna
kapılır. Bu bilginin Özge'ye faturası
işten çıkarılmak olacaktır. Bu yetmez. Bütün medya örgütlerine haber verilir.
Özge, işten çıkarılır ve bir daha iş bulamaz. Bir psikiyatrist olan Can
Mayan'ın medya üzerindeki gücünü gerçekten inanılmazdır. Siyasi bir gücü olduğu
belli ancak bu güç nasıl kazanılmıştır bilemeyiz.
Ele alınan kişi Can Manay yerine Cemaat lideri, parti
başkanı olsa en azından az gelişmiş demokrasilerde bu kişiler medyayı kontrol
altına anılabiliyor deriz. Bir öğretim görevlisi medya üzerinde nasıl bu kadar
etkili olabiliyor? Roman, toplumsal az gelişmişliğimize, demokrasimize gönderme
yapıyor ama bunu yaparken aşırı dolan başlı bir kurguya başvuruyor. Basın
dâhil, devletin bütün kurumlarını ele geçiren imamları görmüyor. Onun yerine çağdaş
görünümlü Can Manay karakterini yaratıyor. Bir bilim insanı üzerinden eleştiri
yapmayı (tespitte bulunmayı) tercih ediyor.
Devem edelim. Özge’nin Can Manay hakkında bildiği sır, nasıl
bir sır? Gerçekten sır mı bu? Önce şunu soralım. Psikolojik tedavi görmek
(Psikolojiyle uğraşan biri için) kötü bir şey midir? Psikologlar,
psikiyatristler ruh sağlığını kaybedemezler mi? Kaybettikten sonra iyileşme
hakları yok mudur? (Çocukken, gençken ya da daha sonraları...) Bu tedaviden
utanmak mı gerekiyor? İnsanlar geçmişte gördükleri tedavilerden rahatsızlık mı
duymalı?
O zaman şu soru geliyor akla. Psikolojik tedavi görmek bir insanı
lekeler mi? Tedaviyi yapanlar kötü bir şeyi; utanç verici bir hastalığı iyileştirmekle
mi uğraşmaktadırlar? İyileşen hastalar
daha sonra psikolog ya da psikiyatrist olamazlar mı? Olurlarsa ayıp mı olur?
Böyle bir şey mümkün değil mi? Psikolojiyle uğranlar asla hasta (Danışan
durumunda) olamazlar mı? İyileşmek için psikolojik ilaç kullanamazlar mı?
Travma geçiremezler mi? Kendilerini kötü hissedemezler mi?
Bu sorular, ilk iki roman, (Fi ve Çi) üzerinden
sorulmaktadır. Can Manay’ın sırrı denen konu ilk iki romanda sır gibi saklanır.
Aslında Fi, Çi ve Pi (Not: İlk iki romandan sonra arkadaşlarımız Pi’yi inceleme
gereği duymamıştır.) tek bir roman olarak karşımıza çıkıyor. Romanlar kendi
içlerinde bağımsız değil. Fi de başlatılan merak konusu Çi’de de devam
etmektedir.
Okur şunu merak eder, Can Manay ve Eti denen psikiyatrist
arasında geçmişte ne tür konuşmalar yapıldı? Can Manay, ruh sağlığını yitirdiği
dönemde birini mi öldürdü? Konu tam buraya doğru ilerlerken kitap birden biter.
Amaç sonraki kitabın satışını artırmaktır. Tıpkı dizilerde olduğu gibi…
Dizilerde de konu dışı bir sürü sahne çıkar karşımıza. Öyle
ki, uzun dizilerde çoğu zaman karakter bütünlüğü bile bozulur. Kötü baba birden
iyi baba olur. Anlayışsız koca, evlatlarına düşkün bir baba olarak kaşımıza
çıkar. Acımasız katil daha sonra vicdanlı birine dönüştürülür. Aynı durum Fi’de
de var. Güçlü Can Manay birden bire yerlerde sürünmeye başlar. İdealist Özge
birden bire amaç değiştirir. Kısaca konu dağılır gider. Araya gereksiz konular
sıkıştırılır. Uzun uzun cinsel birleşme sırasındaki ayrıntılardan söz edilir. Özge’nin çıkardığı dergiler kaybolur. Nasıl
kaybolduğu bilinmez. Derginin akıbetini araştırma çalışmalarına geniş yer
verilir. Buna benzer ayrıntılarla roman genişler, sayfa sayısı artar.
Daha sonra neler olur biliyorsunuz. Sırada yayınevinin
kazanç çalışmaları vardır. Reklam şirketleriyle anlaşmalar yapılır. Kim
kazanır? Aslında herkes kaybeder. Böyle bir çalışma ne yayıncıları, ne
yazarları, ne de okurları büyütür. Herkes krala bakar. Kralın ne kadar muhteşem
elbiseleri olduğunu söylerler. Oysa kral çıplaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder