Romanda anlatılan şeylerden biri de psikolojik tedavi
ortamının ne kadar kirlendiği midir? İnsanların ruh sağlığını tedavi etmek Can
Manay gibi psikiyatristlere kalmışsa psikolojik tedaviden vazgeçmek
gerekecektir. Elbette Can Manay bütün psikiyatristleri temsil etmez. Bir doktor
kötüdür diye bütün doktorları kötüleyemeyiz. Kötü bir doktorun en iyi doktormuş
gibi ülke çapında isim yapması da olacak işlerden değildir. Romanda, kendine
çare olamayan birinin topluma derman olma iddiası var. Buna inanmış büyük
kalabalık var. Can Manay’ı ünlü yapmış bir kalabalık..
Dünyada ya da bizde böyle psikiyatrılar var mı bilmiyoruz…
Ülkemiz psikoloji ortamında iyi şeyler olmadığı doğru. Psikolojik danışma
hizmetleri yetkin olmayan eller tarafından hızla kirletiliyor. Psikolojiyi para
kazanma kapısı olarak gören bir kesim, insanlara hap gibi çözümler öneriyor.
Kişiliğinizi en iyi biz geliştiririz diyorlar.
“Size koçluk yapalım” diyorlar. Ancak böyle içinizdeki pisliklerden
arınabilirsiniz diyorlar. İlaç tedavileri de bu kapsamda ele alınıyor. (İşini
iyi yapan danışmanları, doktorları bu kapsamın dışında tutarak söylüyoruz.)
Sanki ellerinde her derde deva “muskalar” var. Muska, bazen bir psikolog,
psikiyatr ya da bir kişisel gelişim kitabı olarak karşımıza çıkıyor.
"Çatlama cesareti gösteren tohum" mu olmak istiyorsun? O zaman Fi'yi
okuyacaksan. Oku şu kitabı hayatın değişsin diyorlar. Doğrudur. Bazı kitaplar
hayat değiştirir. Ancak, her insan kendi kitabını kendisi keşfeder. Herkesin
hayatını değiştirecek bir kitap henüz yazılmadı. Kutsal kitaplar bile bunu
başaramıyor.
Reklam dünyası, hayatımızı ne kadar kirlettiyse edebiyat
ortamını da o kadar kirletti. Bütün kitleyi (Toplumu) dönüştüreceği iddia
edilen kitaplardan söz edilir oldu. Öyle reklamlar yapılıyor ki, herkes o
kitabı (Okumasa bile) almak zorunda kalıyor. Tanıtımı yapılmış bir kitabı
okumamışsan entelektüel çevrenin dışında kalıyorsun. Böyle bir duyguya
kapılıyorsun. Ya da kendini sevmediğin bir kitabı, anlamadığın ya da
beğenmediğin bir kitabı, okurken buluyorsun. Bazen de alıyor ama okumuyorsun.
Biraz okuduktan sonra bırakıyorsun. Ya da elinde taşıyarak başkalarına hava
atmaya çalışıyorsun.
Bir romanda dile getirilen fikirler niye tartışma konusu
olsun ki? Edebiyatta her şey mümkün... Ancak Fi romanı nasıl bir edebiyat
yapıyor? Önce bu edebiyatı sorgulamamız gerekecek. Bu yazının amacı Can
Manay'la tartışmaya girmek değil. Asıl tartışmayı reklam dünyasıyla ve onun
sahte yazarlarıyla yapıyoruz biz. Reklam dünyası, Fi'nin "kişisel gelişim
romanı" olduğunu söylüyor. Yazar da bu yönde açıklamalar yapıyor.
Kitabın arka kapağında şöyle bir yazı var: "Fi,
deneyimin içinde kaybolmak yerine korkmadan deneyime sahip olmanın
yolculuğudur. İçinde bolca bulunan manipülasyon, seks, aldatma ve aldanma
hikâyeleri belki herkesin dikkatini çekebilir ama gerçeklerden yola çıkılarak
ulaşılmak istenen yerde sadece farkındalık vardır. Fi güzelliğin lanetlendiği,
zekânın yağmalandığı, iyinin kurban edildiği ve kasaba kurnazlığıyla yönetilen
bu gezegende, içine doğduğumuz bu kutsal hayatı kutlamak için yazılmıştır.
Kendi potansiyelini keşfetme cesareti gösterebilmiş gerçek kişilere, çatlama
cesareti gösterebilmiş tohumlara adanmıştır. Bir kişiye duyulan aşktan daha
acımasız bir şey var mıdır?"
Demek ki neymiş; Fi romanı “kendi potansiyelini keşfetme
cesaretini gösterebilmiş” kişilere, “çatlama cesaretini gösterebilmiş
tohumlara” adanmıştır. Sen de bunlardan biri olmak istiyorsan bu kitabı
okuyacaksın. Oku ve gör. Biz de soruyoruz. "Çatlama cesaretini
gösterebilmek" bu romanın neresinde? Okurun, okuduğundan ne anlaması
gerektiği de reklamların konusu oldu. Herkes ne alacaksa anlar, ne düşünürse
düşünür. Daha önemli bir soru da şu: “Kişisel gelişim romanı” başlığı altında
bir roman yazılabilir mi? Böyle bir tür var mıdır? Son on yıldır böyle bir konu
gündeme geliyor. Bu güne kadar yazılmış romanların yazılış amacı neydi? Neden
bazı romanlar “kişisel gelişim” iddiası üzerinden çok satmaya çalışıyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder