Bu Blogda Ara

5 Ekim 2015 Pazartesi

Fi Romanındaki İddia

Dana önce sormuştuk. Yine soralım. "Kişisel gelişim romanı" diye bir tür var mı? Evet var. Simyacı romanı ile başladı bu furya. Baktılar ki Kişisel Gelişim çatışı altında yeni bir kazanç kapısı var, romana yeni bir isim buldular. Oysa edebiyat bir bütündür. Polisiye roman olur, psikolojik roman olur ama romanı kişilik geliştirenler ve geliştirmeyenler diye ikiye ayıramayız. Yalnızca iyi sanat ile kötü sanattan söz edilebilir. Genelde sanat, özelde edebiyat, yüzlerce yıldan beri, ne iş yapıyor? Sanatın amacı nedir? Bu soruların cevabı yıllar önce verildi. Birazcık eğitim almış herkes sanatın ne için yapıldığını bilir.
Sanat, varolduğu günden bu güne sadece insanı geliştirmek için çaba sarf ediyor. İnsanlar bunun için okuyor, yazarlar bunun için yazıyor. Derdi olanlar kaleme sarılıyor. Daha iyi bir dünyayı hayal edenler bir şeyler söylemeye çalışıyor. Şunu unutmayalım ki gerçek edebiyat her zaman devrimcidir. İnsanın önüne konan yeni bir çıkış kapısıdır.
Roman, hayatı ve bu kültürden etkilenen duyguları, bu duygularla yaşamını sürdürmek zorunda kalan insanı sorgulayabildiği oranda sanattır. Bazı romanlar sadece mevcudu tekrar eder. Kültürü olduğu gibi aktarmaya çalışır. Olduğu gibi aktarabilmekte iyi bir sorgulama yöntemidir. Vicdanların önünde, insanı, iyi ve kötü yanlarıyla insana göstermekten daha etkili değişim aracı yoktur. İnsan en çok kendi yaptıklarına bakarak değişir. Yeter ki, işin içini hile katılmasın. Dinle, milliyetçilikle kafalar karıştırılmasın.  Evrensel değerler üzerinden hayata ve insana bakılsın.
Gerçek romancının derdi kültürledir. Kültürlerin insanları ne hale getirdiğiyledir. Sanatçı için isim yapmanın önemi yoktur. Sanatçı sadece konuşmak isteyendir. Kendini anlatamadığında boğulacağını, nefes alamayacağını bilendir. Sanatçı bunu yalnızca kendisi için yapmaz; gördüğü, yaşamak zorunda olduğu hayata dayanamadığı için yapar. Herkes için yapar. Herkesin acısını içinde taşıdığı için yapar.
Düzenin olanakları, parası, pulu sanat insanının hayat anlayışının dışındadır. Sanatçı hiç para kazanmasa da işini yapmaya devam edendir. Kimse yüzüne bakmasa da çalışmaktan vazgeçmeyendir.   "Bir kitap okudum hayatım değişti" diyenler sadece paranın peşinde olanlardır. Kitaptan para kazanmak sermayenin işidir. Reklam dünyası evrensel değerlerin geliştirmesine hizmet etmez. Ettiğini söylerler ama etmez… Sermaye şunu çok iyi bilir; insan geliştiğinde paranın kıymeti kalmayacaktır. Kimse paranın kölesi olmayacaktır. Yeni insan, yeni bir evren talebiyle ortaya çıkacaktır. Demir kafeslerde et ve yurtta için bakılıp büyütülen tavuklar gibi yaşamaya itiraz edecektir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Fi romanı ili ilgili açıklamalar (Reklam kokan söyleşiler) aslında romanın içeriğiyle örtüşmemektedir. Romanın adı da buna dâhildir. “Altın oran” denen “Fi” romanda yoktur. Okur, Can Manay’ı (Romana damgasını vuran ana karakter… Manay’ın tek amacı, kadınları yatağa atmaktır.) tanıyınca mı bütün güzelliklerde varolduğu iddia edilen “altın oranın” ne olduğu anlayacaktır? İnsanlar, Manay sayesinde mi “Çatlama cesareti gösteren tohumlara” dönüşecektir?
Bu kadar iddialı konuşmaya gerek var mı? Çok satan günümüz sanatçıları artık yürütücüsüz (menajersiz) dolaşmıyor? Ünlenince yürütücü de şart oluyor. Kitaba yatırım yapanlar daha çok kazanmak için çalışır. Eskiden böyle değildi. Yenidünya düzeni aslında sanatı da kontrol altına aldı. Tam kontrol henüz gerçekleşemedi ama bunun için çalışıyorlar. Yakın gelecekte sanat, sadece bazı merkezler tarafından üretilecek. Bu gün sanatçı dediğimiz insanların çoğu sistemin parçası olmuş durumda. Sistem parasını ödüyor, yazar da romanını yazıyor. Biri toplumu manipüle ederken diğeri de üne ve paraya kavuşuyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder