Bu Blogda Ara

29 Eylül 2015 Salı

İNCİR KUŞLARI ROMANINDA SAVAŞ NEDENİ


Vulkadin de Tarık gibi Suada'ya bir görüşte âşık olmuştur. Aslında üç genç ayrı kaderi paylaşır. Ortak kaderleri "bir görüşte aşk"tır. Bu duygunun çaresizliğini bildiklerine göre birbirlerini anlamaları gerekmez mi? Hiç biri bu olgunlukta değildir. Vulkadin, bencilik yapar. Ama fazla ileri gitmez. Suada'nın yolunu keser. Sarılmak ister. Bir taraftan da diz çökmüş, yalvarmaktadır. Suada da bencildir. Karşısındakinin neden böyle davrandığına anlam veremez. Sonunda sinirlenir ve şöyle der. “Ben Tarık’ı seviyorum. Senin gibi zavallı bir sürüngeni değil. Şu haline bak. Diz çökmüş, yerlerde sümüklü böcek gibi kıvranıp duruyorsun. Seni sevmiyorum.”  (s.34) Vulkadin, daha sonra  Suada'ya defalarca tecavüz edecek ve şunu diyecektir. “Şu haline bak, yerlerde sümüklü böcekler gibi kıvranıp duruyorsun.” (s.176) Tecavüz sahneleri Türk filmlerindeki sahneleri hatırlatır. Roman boyunca Sırpların, daha doğrusu Çentiklerin,  (Sırplar için kullanılan argo sözcük)  şarkılar eşliğinde, kahkaha atarak, tutsak kadınlara tecavüz ettiklerini görürüz. Buna neden kadınların Türk ve Müslüman olmasıdır. Savaşın en büyük nedeni olarak bu gösterilir.
Suada, bir gün Teyzesine sorar.  “Müslüman olduğumuz için mi bizi yok etmek isteyecekler?” diye. (s.47) Düşmanlığın asıl nedeni Teyze İfeta'ya göre, “Ezeli kin”dir. (s.48) İfeta şöyle devam eder: “Çok yakın bir gelecekte Yugoslavya'nın dağılmasıyla birlikte, yıllar önce bu topraklara ekilmiş ezeli kinler de yeniden filizlenecek. Sırplar, 1. Kosova Savaşı’nın intikamını Boşnaklardan almak isteyecekler. Yıllardır bunun hayaliyle yanıp tutuşuyorlar,” (s.48) Suada’nın bu açıklamaya karşılığı “Biz Türk değiliz ki, Müslüman Boşnaklarız.” (s.48) şeklinde olur. Teyze güler.  “Sen bu söylediklerini gel de Sırplara anlat bizi Slav ırkından değil de Türk ırkından türediğimize inandırmaya çalışıyorlar,” (s.49) Bu cümleden anlaşılan Bosnalı Müslümanların Slav olduğu mudur? Öyleyse, neden Sırplar Boşnakları Türk ırkından olduklarına inandırmaya çalışıyor? Boşnaklar aslında kendilerini Türk olarak görmüyor mu? Bunun böyle olmadığı karakterlerin diğer açıklamalarından anlaşılıyor.  Yoksa Türklükten çok vurgulanmak istenen Müslümanlık mıdır? Burası karışık.
Savaşın nedeni Hristiyanlık, Müslümanlık çatışmasıyla, Müslümanlar hep mağdur mu olmuştur? Şiddete şiddetle karşılık verilmemiş midir? Roman bu konuya değinmiyor. Bazı olaylara Müslümanlar neden olsa da onlar hep mağdur sayılıyor. Şu olay örneğin: Teyze, Suada'ya şöyle der: “Dün gece iki Müslüman genç, bir düğün sırasında Sırpların üzerine ateş açmış. Sırp gelinin babası olay yerinde ölmüş. Sırp askerlerde güya Müslüman terörizmine karşı önlem almışlar bu gün.” Suada’nın buna yönelik verdiği cevap şu: “Bu çok saçma… Münferit bir olay için koca şehir abluka altına mı alınırmış.” Bunun dışında Müslümanlar da şöyle yaptı diye bir konu üzerinde durulmamaktadır. Belki de düğünü basanlar ortalığı Sırplar lehine karıştırmak isteyen emperyalist güçlerdi. Sırpları, Boşnaklara karşı kışkırtmak için bir bahane arıyorlardı. Romanda böyle senaryolara girilmez. Savaşın nedeni  tarihsel kindir, Hristiyanların Müslümanları sevmemesidir.

Romandaki nefret söylemi, yalnızca Sırplara yönelik de değil. Yahudiler de bu düşmanlıktan payını alır. Şehirde susuzluk başlayınca bir şirket su satma işine girişmiştir.  Şirket, nehrin suyunu arıtarak para kazanmaya çalışmaktadır. İşi yapan kişi bir Yahudi’dir. Teyze acı acı gülerek “Şu Yahudi milletini anlayamayacağım,” der. (s.150)  Bu yolla Yahudilerin ne kadar para canlısı olduğuna, âdete leş kargası gibi davrandıklarına gönderme yapılır. Herkes birbirini boğarken birilerinin oraya su taşıması bile eleştiri konusu olur. Her şey için sık sık "maşallah, inşallah, Allah razı olsun" diyen roman karakterleri bu konu için olumlu bir şey düşünemez. Yahudilerin ne kadar çıkarcı olduğu sonucuna varırlar. Bir şirket sahibi yüzünden bütün Yahudiler küçümsenmiş olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder