Bu Blogda Ara

26 Ocak 2017 Perşembe

ANONİM HANIM'IN DİLALTI ROMANI ÜZERİNE NOTLAR

Ninval yayınlarından piyasaya yeni bir kitap çıktı: Dilaltı. Romanı genel olarak beğendim. Anonim Hanım, toplumsal hayatımıza farklı bir pencereden ayna tutuyor. Nasıl bir toplumda, nasıl bir hayat tarzı anlayışı içinde yaşıyoruz? Konu bu. “Kadın sorunu, erkek kültüründe kadın olmak, her şeyden önce insan olmak…” bizim gibi bir ülkede birçok açıdan ele alınıp incelenmeli. Anonim Hanım’ın kadın karakterleri tam da buna uygun tipler. Ülkemizde bolca görebildiğimiz kadınları anlatıyor.

Roman, Gogol’un Burun öyküsünü hatırlattı bana. Bilirsiniz, Gogol da kayıp bir burundan yola çıkarak dönemin Rusya’sının birçok sorununu; düşünme biçimlerini, hayat anlayışlarını ele alır. Romana biraz da bu gözle baktım. Burun öyküsüyle, Anonim Hanım’ın romanı arasında benzerlikler kurdum. Her yazar bir başka yazar için ya da insan için yol olur. Bu bir eksiklik değil. Yazar, var olan bir deneyimi kendi penceresinden yeniden yorumlamış. Yeni, özgün bir sonuç ortaya çıkmış. Dilaltı, bizi anlatan bir metin olmuş.

Roman, bir apartmanın bodrum katına dolan cinsel organlar üzerinden yola çıkarak, cinsellik temelli oluşan kimlikleri inceliyor. Evlilik kurumuna, sistemin dışından biri olarak bakıyor. Çok yerinde eleştirilerden yola çıkarak, kısa hayat hikâyeleri anlatıyor. Kadın erkek ilişkilerindeki çarpıklıklar, gülünesi bir dille ele alınıyor. Kadının, kadın gibi olamaması, erkeğin erkek gibi; daha doğrusu insan gibi davranamaması üzerinde duruluyor. Bu kültürün bir parçası olarak bizlerin, insan olmadan, nasıl çarpık erkekler, çarpık kadınlar haline geldiğimiz acıklı bir tebessüme neden oluyor. Bu çerçeveden bakıldığında ortaya eğlenceli, düşündüren bir metin çıktığını söyleyebiliriz.

Ancak, Bodrum katındaki cinsel organlar, romanın diğer bölümlerinde geri plana düşmüş. Uzunca bir süre bu konu unutuluyor. Romanın girişinde başlayan ilginç olay ve bu olay üzerine kafa yoranlar bir ara kayboluyor. Hızlı bir şekilde başka sorunlara geçiliyor. Romandaki senaryo (Kâtip karakterinin yazmakta olduğu senaryo) bölümü uzun ve bodrum katındaki olayların dışında… Senaryo, tamamen Kâtip karakterinin çalışmaları olarak karşımıza çıkıyor. Senaryo içeriğinin bodrum katıyla bağlantısı yok ve uzunca bir yer tutuyor. Senaryoyu bu kadar uzatmaya gerek var mıydı diye düşündüm. Ayrı bir roman konusu gibi bu…

Roman’ı başlatan olay, oldukça dikkat çekici… Bütün cinsel organların bir apartman katına toplanması olayının yarattığı bir merak var? Bu güzel. Okuyucu, bundan sonra ne olacak diye merak ediyor. Diğer bütün olayların, bodrum katı etrafında dönüyor olması yerinde olmuş. Yalnız, Ayşe karakterinin cinsel organında bir boşluk olması, dilinin cinsel organına kaçması biraz fazla gibi geldi bana. Ayrıca kaçan harfler, kaybolan diller meselesi var. Bütün bunlar üst üste binince çarpıcı ve düşündürücü olayların sayısı artıyor. Birinci çarpıcı olay romanın girişindeydi. Zaten bu olay, yeteri kadar, yazara, anlatmak istediklerini anlatma olanağı sağlamış durumda. İkinci, üçüncü enteresan imgeler fazla olmuş. Bu durumun romanın bütünlüğüne zarar verdiğini düşündüm. Demek istediğim, metnin girişindeki mesele üzerinden yola devam edilse daha iyi olurdu. Ayşe Hanım’ın dilinin cinsel organına kaçmış olması konusu başlı başına bir mesele gibi duruyor. Ayrıca ele alınabilirdi. Belki başka bir kitabın konusu olurdu.

Bu tarz metinlerde sanırım, şaşkınlık yaratan ana meselenin üstüne, ikinci bir şaşırtıcı öğe koyunca iş biraz sulanır gibi oluyor. Zaten içerik fanteziye dayanıyor. Ciddiyeti korumak için bunu çoğaltmamak lazım… Aslında yazarın bütün meselesi, bodrum katındaki olaydan yola çıkarak insanları tahlil etmek, onların hayatlarından kesitler vererek toplumu irdelemek, ilginç olayı, malzeme kaynağı olarak kullanmak; roman karakterleri üzerinden toplumun cinsel temelli kişiliklerine, karakterine ayna tutmak… Bu romanın birçok bölümünde ele alınan bir konu. Bazı yerlerde kopukluklar olmuş, dediğim gibi… Senaryo ile Ayşe Hanım’ın başına gelenler başka bir kitabın konusu olabilirdi.

Romanı yeni okumaya başladığımda Recep Efendi’nin üşütmekte; akıl sağlığını kaybetmekte olduğu izlenimine kapıldım. Bodrum katındaki olayların bu karakterin zihninden çıktığını düşünmüştüm. Okudukça anladım ki olay gerçek. Herkes sözü edilen imgenin içinde yani… Böyle de güzel olmuş…

Gereksiz yere kullanılan aşırı argo konuşmalar kitabın değerini düşürebilir. Romanda yer alan küfürlü konuşmalar abartılı değil. Ama bodrum katındaki olay tamamen argo bir duruma denk düşüyor. Kitaptan söz edilirken, şöyle konuşulacaktır: “Bir gün bir apartman halkı, uyandığında, ne kadar y**k varsa, evlerinin bodrum katına dolduğunu görürler.” Bu da kitabın geniş bir kesime ulaşmasında sıkıntı yaratacak. Lise çağında bir çocuğun böyle bir kitabı okumasını isterim ama sırf romandaki yürüyen cinsel organlar yüzünden öğretmenler (Ne kadar öyle öğretmen var diyebilirsiniz. Olduğunu varsayalım…) sırf bu yüzden kitabı ağızlarına almayacaklardır.

Bu engeli aşmak gerekirdi. Bir de nasıl bir ülkede yaşadığımızı düşünürseniz, böyle bir imge yüzünden bir yazarın söylemeye çalıştığı bir sürü şey boşa gitmemeli. Yürüyen cinsel organlar yüzünden ana mesele unutulacak, herkes bu konunun üzerinde duracaktır… Söz konusu imgenin böyle bir sakıncası var. Belki de kitap bu yüzden Anonim Hanım adını taşıyor. Buna gerek kalmayabilirdi. Söz konusu imgeden daha çok, bu imge üzerinden anlatılmak istenenler bana daha önemli görünüyor. Kitabı yayınlanmadan önce görmüş olsaydım Anonim Hanım’a bunu önermek isterdim. Hangisinden vazgeçerdiniz, diye sorardım kendisine.

Atıyorum: Bodrum katına, hayvanat bahçesinden kaçan bir yılan girse, ya da aslan sığınsa ya da sırf o apartmanda oturanların aldığı çay paketlerinin içinden prezervatif çıksa, ne değişirdi? Bunlar yazarın anlatmak istediklerini etkilemiyor. Yürüyen, bir yere sığınan cinsel organlar sadece bir merak unsuru. Okur, merak ediyor, bunun sonu nereye varacak diye. Sözünü ettiğim olayların hepsi aynı merakı yaratabilirdi. Yazar bu merak üzerinden karakter incelemişi yapmaya, söyleyeceklerini söylemeye devam edebilirdi. Topluma, bireye ayna tutmayı sürdürebilirdi. Romanın daha geniş bir çevreye nasıl ulaştırılacağı konusu düşünülmemiş. Bazı bölümler çıkarıldığında kitap biraz kısalır ama metin büyürdü. Daha derli toplu hale gelirdi.

Başta söylediğim şeyi bir kez daha söylemek isterim. Dilaltı romanı güzel bir dille yazılmış. Canlı cümleler metine ruh katmış. Herkes cümle kurar ama canlı cümle olmaz bunlar. Canlı derken, özgün cümle kurabilmeyi kastediyorum. Yazarın izlerini taşıyan cümleler… İnsanlar genellikle benzer cümlelerle bir olayı ele alıyor. Anonim Hanım’ın çok farklı, özgün cümleleri var. Bu cümlelerin artması dileğiyle Anonim Hanım’a başarılar diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder