ROMANIN KISA ÖZETİ
Kardeşimim
Hikâyesi adlı roman, aslında bir ruh hastasının (Kendini herkese Ahmet diye tanıtan,
bedenini yalnızca icat ettiği bir makinaya kucaklatan Mehmet’in) hayatını
(aşktan ne anladığını) ele almaktadır. Hikâyenin ilerleyen bölümünde Ahmet’in
(Mehmet’in ikiz kardeşi, on yaşındayken (Anne babasıyla birlikte) bir trafik
kazasında öldüğünü öğreniyoruz. Hikâyenin son bölümüne kadar okur da Mehmet
karakterini Ahmet zanneder. Ta ki, (Son sayfalardaki) mahkeme tutanakları
ortaya çıkıncaya kadar… (Bu yönüyle romanın kurgusu oldukça iyi. Olaylar
(Beklenmedik şekilde gelişen olaylar) ve olayların çözümleniş şekli okuru
şaşırtıyor.)
Mehmet, anne
babası ölünce anneannesinin yanında büyümüştür. Anneanne olumlu, sağlıklı, iyi
bir kadın olarak anlatılır. Kızının emaneti olan Mehmet’e iyi davranmış,
okuması için elinden geleni yapmıştır. Mehmet büyümüş mühendis (ODTÜ mezunu bir mühendis) olmuştur.
(Romanda, trafik kazası dışında Mehmet’in olumsuz çocukluk deneyimine yer verilmiyor.
Mehmet’i, sevgi makinasına doğru (İnsanlardan koparak) sürükleyen şeyin
çocukluk deneyimleri değil, daha sonra başına gelenler (Yaşadığı olaylar,
işkenceler) olduğunu görüyoruz.)
İnsanlarla
tokalaşmaktan bile kaçınan Mehmet, aşkın, bir delilik hali olduğunu düşünür. (Mahkeme
tutanaklarından (Romanın sonundaki tutanak) anlıyoruz ki Mehmet’te Blunted
Affect rahatsızlığı vardır. (Blunted Affect: Hasta, günlük hayatını devam
ettirebiliyor. Zekasında herhangi bir problem yok ama duygularda bozulma
meydana geliyor. Bu hastaların (Yine romanda) aşk, nefret, pişmanlık, kıskanma,
öfke gibi duygular yaşamadığı belirtiliyor.)
Herkesten
kaçar gibi yalnızlığa sığınan Mehmet, yetenekli, iyi bir mühendis olarak tarif
edilmektedir... “Sevgili” adını verdiği bir makine (Kucaklama makinesi)
geliştirmiştir. (Mesleğinde başarılı
olması ruhsal açıdan kendini toparlaması için yeterli olmamıştır. Bütün
hayatını alt üst edecek olan şey aşktır.) Emekli olduktan sonra bir köye (Yalı
Köy’e. Eski adı Podima) yerleşir. Hikaye, Podima’da gerçekleşen bir cinayetle
(Arzu adındaki kanının ölümüyle. Bıçaklanarak öldürülmüştür.) başlar.
Gazeteci bir
kız (Pelin Soysal. Adını, kitabın sonunda mahkeme tutanaklarından öğreniriz.)
bu cinayeti araştırmak için Podima’ya gelmiştir. (Arzu karakteri, birçok
sevgilisi olan, çok erkekle (evliyken) ilişki yaşayan bir kadın karakter olarak
ele alınır. Kocası Ali’nin de bunu (karısının sevgililerini) bildiği dile
getirilir.) Gazeteci kız, Arzu’nun ölümünü (Arzu’nun evinde, davetliler
gittikten az sonra gerçekleşen cinayeti) araştırmaya gelmiştir. Mehmet de Arzu’nun davetlileri arasındadır.
(Gazeteci kız, Mehmet’i hep Ahmet olarak tanır. Çünkü Mehmet, kendini herkese
böyle tanıtmaktadır.)
Mehmet’in
cinayetten önce Arzu’nun evinde olması Pelin’in ilgisini çeker. Mehmet’ten Arzu
hakkında bilgi toplamaya çalışır. Mehmet, anlattığı hikâyelerle (Cinayete dair
ilginç bir kurgu yapar. Bu kurguya göre katil,
Arzu’nun kocası Ali’yi seven bir kadındır. Kadın, Ali’yle olmak için bu
cinayeti işlemiştir.) Pelin’i oyalar. Sanki gitmemesini, evinde misafiri
olmasını ister. (Farkında olmadan böyle bir şey yapar. Hastalığının dışına
çıkacak gibi olur. Tamamen çıktığında yaşadığı hayata dayanamayacaktır.)
Rahatsızlığı
gereği (Bu durum romanın sonuna kadar, (Mahkeme tutanağına kadar) dile
getirilmez.) Mehmet insanlara alışık değildir. Evine konuk almaktan hoşlanmaz.
Zamanını bütün odaları kitapla dolu olan evinde, okuyarak geçirir. İyi bir
edebiyat okuyucusudur. Hayatın büyük bir kurgu olduğunu (Romanlardaki gibi
olduğunu) düşünmektedir. Kendisini, insanları anlamaya özellikle aşkı anlamaya
adamıştır. Mehmet’e göre her şey (özel hayatlar bile) kurgudan ibarettir. Okuduğu kitaplarda
(Romanlarda) özellikle aşk yüzünden her şeyini kaybetmiş insanlar (Roman
karakterleri dikkatini çeker. Anna’dan (Nana Karanina romanındaki kadın
karakter) Emma’ya (Madam Bovari romanındaki kadın karakter) kadar bir çok kadın
karakter (İntihar etmiş roman karakterleri) hakkında bilgi sahibidir.
Aşk yüzünden
intihar eden, her şeyini feda eden erkekleri de tanıdığı anlaşılmaktadır.
(Krallığını, servetini, hayatını kaybeden birçok erkek olduğunu dile
getirmektedir.) Ayrıca, iyi edebiyatın hayat kadar gerçek olduğuna
inanmaktadır. Hayattan öğrenemeyeceğimiz şeyleri (Hayat, bize insanların iç
dünyasına girmemize izin vermez. Bunu ancak edebiyatla yapabiliriz. Edebiyat bize,
insanları daha iyi anlamamızı sağlar, der.) kitaplardan (İyi romanlardan)
öğrenebileceğimiz şeyler olduğunu söyler.
Mehmet’in bu
ilginç düşünceleri Pelin’in dikkatini çeker. Birkaç kez İstanbul’a (Evine)
dönmek istemişse de Mehmet merak ettirdikleri yüzünden (Tamamını anlatmadığı
hikâyeler, kurgular yüzünden…) gidemez. Köydeki tek pansiyon kapalı olduğu için
Mecburen Mehmet’in evinde kalır. Kendini Ahmet (On yaşında trafik kazasında
ölen kardeş) olarak tanıtan Mehmet, Kendi hikâyesini kardeşinin hikâyesiymiş
gibi anlatmaya başlar. (İlerleyen sayfalarda bu kıza aşık olacaktır. Kendine
bile itiraf edemediği bir duygu yaşayacaktır. İntihar etmesinin en önemli
nedeni de budur. Pelin yüzünden (Pelin uykusunda yanlışlıkla ona sevgilim der
ve dudağına bir öpücük kondurur. Bunun üzerine Ahmet’in içindeki buzlar birden
eremeye başlayacaktır.) tüm dengesini kaybeder.) Aşkın nasıl bir duygu olduğunu (İnsanı ne hale
getirdiğini) böylece (Kardeşinin hikâyesiyle) daha iyi anlatabilecektir.
Pelin bu
hikâyeyi de merakla dinlemektedir. (Hikâye Rusya’da geçiyor) Mehmet Rusya’da
Mühendis olarak Türklere ait bir inşaat şirketinde çalışmaktadır. Olga (Rus
kızı) adında bir kıza aşık olur… Deli gibi aşık olur. İlk görüşte kendinden
geçer. Kızın güzelliği karşısında çaresizdir. Olga Türkçe bilmediği için
Ludmilla (Mehmet’in şirketinde çalışan Rus bir kadın) aracılığıyla anlaşırlar…
Olga hiçbir
şey yapmadığı halde güzelliğiyle Mehmet’i büyülemiştir. (Güzelliği dışında
hiçbir meziyeti yoktur.) Mehmet bundan sonra Olga diyecek, başka bir şey
demeyecektir. Kafası hep meşgul olacaktır.
İşyerindeki dikkati azalacaktır. (Bu durum işyerinde de dikkat çeker.) Olga
birden Mehmet’in (Hala Ahmet olduğunu, Mehmet’in de ikiz kardeşi olduğunu
sanırız.) hayatının merkezi (Temel direği) haline gelmiştir.
Olga’yla
evlenebilmek için gerekirse dinini değiştirecektir. Kolay Hristiyan
olamayacağını (Romanda eğitim alınmadan Ortodoks olunamayacağı bilgisi yer
alıyor) öğrenince “Kalbi Hristiyanlık” yoluna baş vurur. (Böylece kalben
Hristiyan olduğunu, zamanla kendini yetiştireceğini kabul etmiştir.) Olga’ya
kavuşabilmek için yapamayacağı şey yoktur.
Ne var ki,
bir isim benzerliği yüzünden Rus güvenlik güçleri Mehmet’i tutuklayacaktır.
Tamamen bir yanlışlık (Yanlışlığı yaratan kişi Ludmilla’dır. Ludmilla, Mehmet’i
ihbar etmiştir. (Aranan Çeçen liderlerinden biri olduğunu söyleyerek yapar bunu.
Aslında böyle bir şey yoktur.) sonucu bir yıl tutuklu kalır. Nereye
götürüldüğünü bilmez. İnsanlık dışı bir hücrede tutulur. Tuvaletini bile
bulunduğu yere yapmaktadır. Duvarlara elini kanatarak (Parmağını duvara
sürterek) Olga’nın adını yazmıştır.
Hangi günde,
ayda, ya da hangi yılda olduğunu bilemez. Ne kadar zamandır içeride olduğunu
uzayan sakallarına bakarak anlamaya çalışır. Bir yıl sonra Amerikalı (Bir süre
aynı hücrede kalırlar) bir gazetecinin yardımıyla kurtulur. Neden tutuklandığı
konusunu araştırırken kendisi ihbar eden kişinin Ludmilla olduğunu öğrenir.
Aslında Olga,
Mehmet’e değil Ludmilla’ya aşık olmuştur. (Ludmilla daha önce lezbiyen
olmadığını söyler. Bu başka bir şeydir. Başka bir duygudur. İki kadın birbirine
büyük bir aşkla bağlanmıştır.) Aralarında (Ludmilla, Mehmet’in söylediklerini Olga’nın
anlaması için Rusçaya çevirirken) derin bir aşk başlamıştır. Mehmet, bunu ancak
hapisten çıktıktan sonra fark eder.
Olga, ölmek
üzere olan Ludmilla’yı (Mehmet, Olga’nın nerede olduğunu söylemediği için
boğazını sıkmaktadır) Mehmet’in elinden
zor kurtarır. Güzel Rus kızı, aslında Mehmet’in karşısına çıkmak istememektedir.
Mehmet günlerdir her yerde onu aramıştır. Ludmilla şiddete maruz kalınca Olga, sakladığı
yerden (Evin bir odasından) çıkmak zorunda kalır.
Olga yoksul
bir kızdır. Babası Afganistan savaşı sırasında sakat düşmüş emekli bir
askerdir… Mehmet’in iyi kazanan biri olması (Mühendis olması) çocuklarının
geleceği konusunda kaygı duyan baba için olumlu bir özelliktir. (Zaten fazla
yaşamaz, ölür…)
Mehmet
aslında karşılıksız bir aşk yaşamıştır. (Sakat bir aşktır bu) Bu olaydan sonra
Mehmet İnsanlardan uzaklaşır. Köye yerleşir. Kendini ölen kardeşinin adıyla
tanıtarak yeni bir hayata başlar. Kardeşinin öldüğüne inanmamaktadır. Mehmet’in
dünyanın değişik yerlerini dolaşmakta olduğundan, kendisine arada sırada kart
gönderdiğinden söz eder.
Romanın
sonunda Köydeki cinayetin de nedeni anlaşılır. Zeka özürlü bir genç (Mehmet’in
Evini temizlemeye gelen kadının oğlu Muharrem…) Arzu’ya aşık olmuştur. Kısaca,
Arzu da bir aşk sonucunda hayatını kaybeder… Muharrem de aşk yüzünden kendinden
geçmiş, kıskançlık yüzünden sevdiği kadının canını almıştır.
ROMANDAKİ
AŞK ÜZERİNE
Romana konu
olan aşkların sakat karakterler üzerinden ele alındığı görülüyor. Aşkın, insanı
yerden yere vurduğu, ölüme kadar sürüklediği dile getiriliyor. Roman’ın arka
kapağında “Aşk, bir uçurumun kıyısında gözü bağlı yürümektir.” cümlesi var.
Romandaki olaylar da bu cümleyi doğruluyor. Ya da olaylar bu cümleyi
doğrulayacak şekilde kurgulanıyor.
Elbette aşka
böyle de bakılabilir. Aşk yolunda bu güne kadar ne çılgınlıklar yaşanmadı ki… Hala
yaşanıyor. Her tarafımız birbirini “ölesiye”, “öldüresiye” seven insan
hikayeleriyle dolu. (Bunlara aşk diyemeyiz.) Kaldı ki artık imkânsız aşklar da kalmadı...
(Herkes fazlasıyla akıllandı.) Ne sinemada, ne kitaplarda, ne de şarkılarda
büyük aşk hikâyeleri var artık. Teknolojinin hızla geliştiği, her şeyin
mekanikleştiği bu dünyada romantik aşklara da (Birbirini öldürmeyen, ezmeyen,
geliştiren, yaşama sevinci veren aşklara da) yer kalmadı.
Aslında
yazar (Zülfi Livaneli) Aşkın Celladı kitabında Irvin Yalom’un sözünü ettiği
aşklardan (Birbirini tüketen, hayatı yaşanmaz hale getiren aşklardan) söz
ediyor. Aşk sanılan duygulardan söz ediyor. “Aşk, hayatta insanın başına
gelebilecek en güzel şeydir” diyen bakış açısıyla aşkı ele almıyor.” Ruhsal
dengeleri bozuk insanların ağır ( Ölçüsüz, denetimsiz, akıl dışı) öldürücü,
yıkıcı tutkularına aşk adı veriliyor.
Bu tutkunun
(Çok sevdiğim için öldürdüm dedirten tutkunun) içinde her türlü rahatsızlığı
görmek mümkün. Aşk (Ya da aşk yanılgısı diyelim… Ya da “o benim olmalı” fikri…
Benim olmayacaksa kimsenin olmamalı fikri… Desek daha doğru olur.) için ölmek
de öldürmek de bu rahatsızlığın içinde…
Gerçek şu
ki, bütün dünyada (Kültürlerde) aşk adı altında büyük bir çöplük var. Çamur
(Saçma sapan aşklar, sakat ruhlar) da bu çöplükte, altında (Altın gibi
yüreklerde)… (Anna’nın, Emma’nın aşkı bile, psikopatların aşkıyla “aşk
potası”nda bir araya gelebiliyor. Aşkı yaşama olgunluğunda (Aşkla yeniden
doğabilenlerin olgunluğunda) olmayanların yaşadığı duyguları aşkın dışında
tutmak gerekiyor.
Bu duygular
tedavi edilmesi gereken duygulardır. Günümüzde bu duyguları tedavi eden, aşkın
cellatları olarak bilinen psikologlar (Varoluşçu psikologlar) var. Varoluşçu
psikolojide aşkın ne olduğu üzerine öğrenmemiz gereken çok şey var.
Olga Kurylenko için tıklayın: olga kurylenko
YanıtlaSil