Suada’nın Vulkadin’in aşkına verdiği tepki için de
söylenecek çok söz var. Vulkadin de aşkını Suada’ya damdan düşer gibi ifade
eder. Aşkına karşılık bulamayınca okulu bırakır. General baba, bunun üzerine
okulu basar, oğlunu bunalıma sokan kızın kim olduğunu araştırır. (Fazla, çok
anlamsız, aşırı abartılı bir tepki değil mi?) Bir babanın yetişkin çağdaki
oğlunun aşkı yüzünden okulu basması ne kadar gerçekçi? Bunu nasıl
açıklayacağız? Roman’da olur böyle şeyler mi diyeceğiz? Salla gitsin mi
diyeceğiz? Yazar, olumsuz karakteri daha da olumsuz göstermek için neden bu
kadar gereksiz bir çaba içine giriyor? Generale göre konservatuar, sanat
zırvalıklarıyla Sırp gençlerinin beynini yıkamaktadır, oysa silaha sarılarak
savaşmayı öğrenmelidir. İyi de bu baba daha önce oğlunun konservatuara
gitmesine bir şey demiş midir? Niye birden bire sanat düşmanı oluyor? Sanat
eğitimi alan Vulkadin (ilerde göreceğiz) aslında korkunç bir canidir. Hatta
katildir. Demek ki sanattan hiç nasibini almamış biri? Böyle biri neden sanat eğitimi
almak istemiş? Bu sorulara da kitapta cevap verilmiyor.
Kitabın başında okurla şöyle bir pazarlık yapıldığını
görüyoruz. "Bu kitap hayal ürünü
bir roman değildir. Tamamen gerçeklere dayanır." Romancının işi, sadece
görünürdeki manzarayı göstermek midir? Daha derinde neler olup bitiyor? Asıl
roman daha derine inmek değil midir? Romancı, sadece duyduklarını, okuduklarını
anlatmakla yetinemez. İnsan söz konusu
olduğunda tek yanlı bir bakış açısıyla bir yere varamayız. Soracağımız ilk soru
şu olmalıdır? İnsanları bu hale kim getirdi? Bu vahşet tohumları Yugoslavya
topraklarına kimler tarafından, nasıl ve niçin ekildi? Sırplar "atadan,
dededen Müslüman düşmanıdır" dersek ve sadece bunun gerçek olduğunu
varsayarsak, insanlara doğru mesaj vermiş olmayız. Asıl gerçek bu değildir.
Böyle yaparak sadece halklar arasına düşmanlık tohumları ekmiş oluruz. Bunun
kime faydası var? Tabi ki para babalarına faydası var. Bunun anlamı sanatı para
babalarının yararına kullanmaktır. Onların amacına hizmet için roman yazmaktır.
Halkın safında değil, petrol krallarının safında yer almaktır.
Devam edelim… Konumuz yine aşk olsun. Bir görüşte aşk...
Suada, Vukadin’in aşkı için şöyle düşünür. “Benim Tarık’ı görür görmez âşık
olmam gibi o da bana âşık olmuş demek.” (s.62) Kendinden biliri bunu ama
başkasına karşı anlayışlı değildir. Düşünelim şimdi… “Bir görüşte aşk” yok
mudur? Elbette vardır ancak bu konunun tartışılması gerekir. Nedir ilk görüşte
aşk? Moda "deyimle elektrik"
almak mıdır? Kimler kimlerden elektrik alır? Hasta yatarken, makyajsız,
bakımsız, cansız bir kadından elektrik almak mümkün müdür? Elektrik ne zaman
ortaya çıkar? Kadın bakımlı olduğunda mı? Hoşlanmanın ölçütleri nelerdir? Şunu
biliyoruz. Kadınla erkeğin birbirine yasaklı olduğu ülkelerde "bir görüşte
aşkın" sıkça yaşandığını biliyoruz.
Karşı cins görmemiş bir erkek (Ya da kadın) için dikkat çekici ilk özellik fiziksel
görünümdür. Yani güzel ya da çirkin
olmaktır. Erkek yakışıklı değilse kadın
onu beğenmeyecek midir? Gelenekçi toplumlarda kadının böyle bir hakkı yok.
(Hala yok. Dünya üzerinde geniş bir kesim hala feodal yaşıyor) Birçok evlilik
için kadın ya da erkek olmak yeterlidir. Erkekle kadının eş beğenirken, seçici
olabilmesi, sosyal hayatın ne kadar özgür olduğu ile ilgili. Kadın görmekte
(tanımakta) zorlanmayan bir erkeğin ilk görüşte aşk yaşaması mümkün
olmayacaktır. Fiziksel görünümün yanında başka ölçülerinde olması gerekecektir.
Bir kadının (Ya da erkeğin) zenginliği yalnızca görünümüyle değil, kendini ne
kadar geliştirmiş olduğuyla da ilgili olacaktır. Yani insanın iç dünyasına
yaptığı yatırım da beğenilme ölçütleri arasına girecektir.
İncir Kuşları romanında böyle bir şey yok. Aşk, feodal bir
bakış açısıyla ele alınıyor. Suada sanki şehre yeni inmiş çok güzel bir köylü
kızı. Kendisini seven erkekler de öyleler. Kitapta sık sık Suada’nın ne kadar
güzel olduğu dile getiriliyor. Öyle ki konservatuardaki bütün erkekler onunla
ilgilenmektedir. Herkesin gözü onun üzerindedir. Bu kadar çok tecavüze uğraması
da güzel olmasından kaynaklanır. Tarık da Vulkadin de onu çok güzel olduğu için
sever. Aslında kitaptaki kültür, Avrupa kültürü (Sosyalist eğitimden geçmiş
kültür) değil de, daha doğuya belki Türkiye'ye ait bir kültür. (Bu konuya
tekrar dönülecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder