Bir romanı roman yapan önemli özelliklerden biri de
diyaloglardır. Diyaloglar iyi değilse ortaya komik bir durum çıkıyor.
Romancının en önemli işlerinden biri de konuşma içeriklerini duruma uygun
şekilde verebilmek… Ne fazla, ne eksik… Yeri geldiğinde bu içerikler abartılı
da olabilir ama her şey yerinde ve zamanında olacak. Tarık'ın şu cümlesiyle
devam edelim. “Sensizlikten aşka susamışım” (s.73) Yeni tanıştığı kıza söylüyor
bunu. Başka bir yerde duygularını şöyle dile getiriyor. “Düşüncelerim, ipliğe
takılı inci taneleri gibi dağılıveriyor sensiz.” (s.74) ‘Sen olmayınca düşünemiyorum’ demek
istiyor sanırım.
Başka bir duygu aktarımı da şu şekilde… "Ben gül
olmayan yerde senin gül kokunu duyuyorum.” (s.74) Kötü, acemi bir şiir dizesi
gibi. Devam edelim. Yine Tarık duygularını aktarıyor. “Toprak gibi saf olan bu
güzelliğini Allah sadece sevdiği kullarına nasip eylermiş. Sen benim saf
toprağıma çakıl karışmayan aşkımsın...” (s.75) "Saf toprağıma çakıl karışmayan
aşkım…" İlginç değil mi? Bunun gibi daha pek çok cümle var.
Aynı şeyler Suada'nın konuşmalarında da karşımıza çıkıyor.
Örneğin şu: “Bana her dokunduğun anda yüreğimin bahçesinde güller açtırıyorsun.
Sen de bilesin ki, her geçen gün sana olan aşkım çığ gibi büyüyor.” (s.98)
Teyze, Suada ile Tarık’ın sembolik bir nişan yüzüğü ile nişanlandıklarını
öğrenince (kızmıştır) Tarık şu açıklamayı yapar: “Onu bu işe ortak eden bendim.
Suada’nın parmağına taktığım yüzükle, varlığımı onun bedenine örmek istemiştim
sadece.” (s.105) "Varlığını birinin bedenine örmeyi istemek…" Aşkı
anlatmak için etkili cümleler aranıyor ama ancak bu kadarı yapılabiliyor.
Suada’nın Tarık’tan geçici bir süre ayrılırken kullandığı şu
cümle. “ Hiç meraklanma aşk diyarının perisi…” (s.110) Tarık’ın Suada’ya
telefonla söylediği aşk sözlerinden bazıları da şöyle. “Alev rengi saçların
yüreğimi titretiyor. Ele gözlerindeki yeşil hareler başımı döndürüyor.
Biliyorum, aşkımız bu günlerde karanlığa mahkûm bir prenses gibi…” Şiir uzun.
Hepsini yazmaya gerek yok. Bir aşk ancak bu kadar bayağı anlatılır diyerek bu
konuyu kapatmak istiyorum.
Bu kadar muhafazakâr bir romanda niye masumiyet yok? Niye
bütün duygular yüz yüze konuşuluyor? Zorlama şiir cümleleri kuruluyor? Niye
bazı şeyler iç sesle dile getirilmiyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder