Bu Blogda Ara

4 Ekim 2015 Pazar

Fi Romanında Çatlama Cesareti Gösteren Tohum Olmak

Roman, siyasetten nasıl etkileniyor? Neden roman yazarlarının çoğu suya sabuna dokunmayan konular üzerinde duruyor? Can Manay yerine sahte bir imam olsaydı daha gerçekçi olmaz mıydı? Neden bir bilim insana bu kadar olumsuz özellik yüklenir? Toplum giderek bilimsellikten uzaklaştırılırken buna ihtiyaç var mıydı? İmamları eleştirmek, bilim insanlarını eleştirmekten daha mı zor? Toplumu (İçinde yaşadığımız ülkeyi) psikologlar mı şekillendiriyor, imamlar mı? Bir bilim adamı da (Kuşkusuz) kadını et parçası olarak görebilir ancak siyasal olarak kadını kim ya da kimler üreme aracı (et parçaları) olarak görüyor, bunun için siyaset yapıyorlar? Neden romanda bu konulara yer verilmiyor?
Bir bakıma sesli düşünüyoruz. Düşündüğümüz her şey doğru olmayabilir. Yazar, nasıl kendi dünyasını, bakış açısını Fi romanı ile ortaya koyduysa, bizde eleştirilerimizle kendi bakış açımızı dile getiriyoruz. Kızmaca yok. 51 baskı yapmış bir romanı eleştirmek aslında kolay değil. Anlaşılan çok fazla beğeneni var. Ya da bu konuda fikir öne süren çok az insan var.  Değilse onların da ne düşündüklerini bilmeyi isterdik. Hangi açıdan romanı beğeniyorlar? Romandaki iddia ile romanın içeriği konusunda nasıl bir bağlantı kuruyorlar?
Devam edelim. Roman karakterine bakarak yazara dair elde edebileceğimiz bilgiler var mıdır? Bir romanda ele alınan olaylar (Olaylardan çıkardığımız bilgi… Hayata bakış açısı) yazarın düşünceleridir denebilir mi? Bazı yazarlar (Edebiyatçılar) kendi bakış açılarının dışına çıkamazlar. Zor olsa da bunu yapabilen yazarlar olduğunu biliyoruz. Tanımadığı yaşamları, (Bilmediği olayları da...) iyi bir gözlemle (Araştırmayla) en iyi şekilde anlatabilen yazarlar var. Nadir de olsa var. F romanı yazarın bildiği bir dünyayı anlatıyor. Açıklamaları bu yönde… Okuyucunun bu dünyadan nasıl bir mesaj çıkarması gerekiyor? Bu mesajı almadan hiç kimse “çatlama cesareti olan tohumlara” dönüşemeyecektir.
Karakter seçimi –Karakter yaratma- neden önemlidir? Roman karakterleri yazarın, dünya algısını daha iyi anlamamızı sağlar mı? Sağlamaya da bilir? Roman,  özgürlükçü, liberal değerleri içselleştirmiş görünüyor. Romanda, devlet, derin devlet ilişkileri, vahşi küresel düzenden de söz ediliyor. Ancak, konuşma içeriklerinde, bu düzenin çok güçlü olduğu, değiştirilmesinin mümkün olamayacağı iması yapılıyor. Bu konu, ana konu olarak değil, arada sırada ayrıntı olarak karşımıza çıkar. Fi’den çok, Çi’de yer alır. Çi’de İnsanlar baskıcı düzene isyan etmiştir. Aslında isyan edenler Gezi Parkı kitlesidir. Ne Gezi Parkı’ndan söz edilir, ne de olayların detayına girilir. Neden? Gezi Parkı olaylarından söz etmek ürkütücüdür de ondan mı? Roman, fincancı katırlarını ürkütmenin ne kadar kötü sonuçlar doğuracağını biliyor. Bu yüzden de konuları, iktidarı rahatsız edecek şekilde ele almamaya büyük özen gösteriyor. Soru şu: Herkes korkuyorsa bu “tohumlar” nasıl çatlayacak?
Şu ima da romanda güçlü bir şekilde karşımıza çıkar. İsyancı kalabalık üzerinden şu mesaj verilmektedir. Ne kadar haklı olursanız olun kurtulamazsınız çünkü yenidünya düzeni ve onun işbirlikçileri çok güçlüdür. O zaman “tohum” nasıl çatlayacaktır, kişisel gelişim nasıl gerçekleşecektir? Devlete kafa tutanlar anında yok ediliyorsa, yenidünyanın kapıları nasıl aralanacaktır? Kişisel gelişim önerisi olarak insanlara “sen bir tohum olarak kendi kendine çatla” mı denmektedir? Zaten kendi kendine çatlayan herkes bu düzenden rahatsız olmaktadır. Ve çoğu acı çekmektedir. Birlik olamadıklarından, örgütlü bir güce dönüşemedikleri için acı çekmektedirler. Mutsuzluğun kaynağı, Bu  “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” anlayışının hayata geçirilememesidir.
Roman karakterlerin hemen hepsi teslimiyetçidir. Kadınlar erkeklere (Kadın kimliğinden çok, cinsel kimliğiyle), erkekler düzene teslim olmuştur. Deniz’i (Duru’nun sevgilisi olan Deniz’i) müzikte gösterdiği üstün başarı bile kurtaramaz. Herkes düzenin çarkları arasında ezilip gitmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder