Bu Blogda Ara

30 Eylül 2015 Çarşamba

İNCİR KUŞLARI ROMANINDA "İLKEL KADIN" BENZETMESİ

Sanatın bir amacı da eğitim midir? Yoksa sanat yalnızca sanat için midir? Romanların kişilik gelişim sürecine katkısı var mıdır? Kadın erkek ilişkilerini düzenlemede sanattan yararlanmak mümkün müdür? Bu sorulara farklı cevaplar verilebilir. Kadın erkek ilişkileri yönünden İncir Kuşlarına bakalım. Romandaki kadın karakterlerin erkekleri ele alış şekillerinde önemli bir sorun var. Gençler bu karakterlerden etkileniyorsa umut ışığımız azalacak demektir. Teyze’nin şu cümleleri örneğin: “Erkekler nankördür Suada. Onlar için boş yere ışıklarımızı harcıyoruz. Gündüz onların yanında yanan bir ışık olduğumuzu göremiyorlar. İlla ki gece yatakta yanıp sönen fosforlu orospuların ışıklarını görecekler. Erkekler iyi niyetimizi hep kullandılar. Kullanmaya da devam ediyorlar. Sen de kendine dikkat et, daha toysun.” Bu sözlerle yetişen biri, erkekleri nasıl tanıyacak?  Karşı cinsi bu şekilde değerlendiren Teyze, on sekiz yaşındaki Suada’ya annesinden daha yakındır. Suada bunu teyzesine şu şekilde ifade eder: “Bana neredeyse annemden bile daha yakınsın.” (s.108)  Teyze’nin cevabı da şöyle olur. “Şşşt. Bu sözleri ablam duymasın. Öldürür beni”
Bu tutum, (erkekler genellemesi) kadın davranışı olarak romana damga vurmuştur. Aynı bakış açısı birçok yerde karşımıza çıkar. Suada, Vulkadin’in kendisine olan aşkında söz edince teyze şöyle der. “Ah aptal erkekler… Bu kokuşmuş türlerin hepsi böyle işte. Bir kadını elde edene kadar ağız isali, o kadını elde ettikten sonra da kabız herifin deki olurlar. Tehlikeli arzularını, dil şaklabanı bu oğlan aşk zannediyor galiba” (s.37)
Aşkın ne olduğu konusu da oldukça karışıktır. Diyelim âşık oldun, evlendin. Evlendiğin kişiye nasıl davranacaksın? Teyze bunu şaka yollu şöyle ifade edecektir. “Sırtına bindiğin tayı şimdiden kırbaçlamazsan, günü geldiğinde o da seni sırtından kaldırıp atabilir. Erkeklerin tercih ettiği öteki kadınlara bir bak Suada. Hiç kendine sordun mu? Erkekler bu tür kadınları neden el üstünde tutuyorlar. Ben bu sorunun cevabını buldum. Çünkü erkekler hayatı yokuşa süren kadınlara tapıyor. Onlar için adeta deliriyorlar” (s.38)
Suada'nın ablası Edine de aynı şeyi nişanlısı için düşünür: “Ben ondan çekeceğime, o benden çeksin. İfeta Teyzemi görmüyor musun? İki kez nişanlandı. İkisinde de erkekler onu yüz üstü bırakıp gittiler. Sen aşktan ne anlarsın ki zaten” (s.43) Aşktan anlamak buysa, anlamamak nasıl oluyor? Doğru aşk için de bazı özellikler olduğu belirtilir. Farklı kültürlerden insanların birbirlerine aşık olması mümkün müdür? Bunu, Suada'nın Tarık için söylediği şu sözlerden anlayabiliriz.  Suada Tarık ile ilgili teyzesine şu bilgiyi verir. “Annesi Hristiyan olabilir ama babası Müslüman. Hiç merak etme sen, çocuk sünnetli zaten” (s.44) Bunlar olmadığında, evliliğe gidecek olan bu beraberliğe izin verilmeyecektir.

Oysa Tarık'ın annesi Duşanka (Hem Sırp, hem Hristiyan'dır.) Müslüman bir adamla evlenebilmiştir. Kocasının sünnetli ve Müslüman olması sorun olmamıştır. Sorun, Müslüman kocanın, bir öğrenciyle aşk yaşamış olmasıdır. "Erkek kadına ne için gereklidir?" sorusu da romanda önemli yer tutuyor. Buna soruya verilen cevap “Çocuk için”dir.  Kuaför kadın “İnşallah yarabbim tez bir vakitte bize de bir koca verir.” der. Sonra da düzeltir. “Sen beni yanlış anladın. Artık anne olmak istiyorum. Yoksa bir erkek benim neyime lazım. Allaha şükür işim gücüm var benim.” (s.81) Aynı durum teyze İfeta ’da da vardır. O da anne olmak için bir erkeğe ihtiyaç duyduğunu söyler. Bu düşüncesini şu sözlerle dile getirir.  “İlkel kadınlar böyle bir şey işte. Önce erkeği istiyorsun, sonra da ondan olacak çocuğu. En sonunda da delicesine sevdiğin adamı, kucağına aldığın çocuğa değişi veriyorsun.” (s.82) Demek ki bütün bu bakış açıları ilkel kadınlara özgüdür. Roman bunu kabul eder ancak, modern tavrın ne olduğu konusunda bilgi vermez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder