Bu Blogda Ara

30 Eylül 2015 Çarşamba

İNCİR KUŞLARI ROMANINDA YANILGI

İNCİR KUŞLARI ROMANINDA YANILGI
İncir Kuşları romanının en büyük yanılgısı Yugoslavya iç savaşını milliyetçi bir söylem üzerine oturtmaya çalışmasıdır. Roman, insanlığın demokrasi yolunda kat ettiği ortak deneyimden yararlanmaz. Sorunu Hristiyan-Müslüman çatışması olarak ele alır. Bunla da yetinmez, bir milletin diğerine olan öfkesini pekiştirmek ister. Boşnak halkına sizi ezdiler, katlettiler çünkü siz, Türk ve Müslümandınız demeye çalışır. Adeta yangına körükle gitmektedir. Farlı kültürler arasında ortak yaşama olanağı yok gibi davranır. Tarihi öfkelerin unutulmadığı, kuşaktan kuşağa aktarıldığı kanısındadır.
Aslında Roman, kendi içinde çözümü de taşır ama bu konu üzerinde yeteri kadar durulmaz. Buna en iyi örnek, Anne Duşanka’nın durumudur. Bir Sırp olan Duşanka romandaki en olumlu karakterdir. Aslında savaşı sonlandıracak olan şey de Duşanka’nın hayat anlayışında saklıdır.  Savaş sırasında Sırplar Duşanka’ya şöyle bir mektup gönderecektir: “Sizden derhal aile yakınlarınızı da yanınıza alarak Saraybosna’yı terk etmenizi istiyoruz. Şayet Sırbistan’a gitmeyip Müslüman Türklerle yaşamaya devam ederseniz, boğazınıza kadar Müslümanların kanına batacaksınız. Sırplıktan çıkarılacak evnuh ( Müslüman Boşnaklarla yaşayan Sırplar için kullanılan argo sözcük. Hadım edilen erkeklere ne gözle bakılıyorsa Müslümanlarla yaşayan Sırplara da o gözle bakılırmış.) ilan edileceksiniz” (s. 104) Buna rağmen Duşanka bu savaşın bir parçası olmaz. Hristiyan olmasına rağmen bir Hristiyan’la evlenilmez dememiştir. Irkçı ve dinci olmamıştır.
 Duşanka dışında bütün Sırplar Irkçı ve dincidir. Duşanka’yı yetiştiren kültürün sosyalizm olduğundan da söz edilmemektedir. Yugoslavya’nın tarihinde sanki böyle bir dönem olmamıştır. Nadiren bu durumdan söz edilse de küçümseyen bir dil kullanılmaktadır. Romanın bir yerinde Suada şöyle diyecektir: “Tito’nun kibrit kutusu evlerinde yaşadığımızı unuttun galiba teyzeciğim” (s.36) Koca memleket herkese dar gelirken, Tito’nun neden büyük evler yaptırmadığına gönderme yapılmıştır. Oysa Tito, kimseyi evsiz bırakmamak için devlet olanaklarıyla herkes için sosyal konutlar yaptırmış bir liderdir. Bunun için kimsenin bankadan kredi çekmesi gerekmemiştir. Ülke kaynakları herkese eşit dağıtılmıştır.
Roman bunları anlatmaz. Sosyalizm sırasında neden kimsenin birbirini boğazlamadığına girilmez. Anlatılan şey, savaştır. Teyze İfeta bir yerde Suada’ya şöyle der. “Unutma ki Tito, çok uluslu Yugoslav halkına hem dinlerini, hem de gerçek tarihlerini bilerek yasakladı. Bu yüzden okullarda siyasi tarih namına bir halt öğretmediler size. Her Boşnak gibi sen de Tito’dan önce ve Tito’dan sonra yazılan resimi tarihi yalanlarını okudunuz okullarda” s.46 (…)  “Yugoslavya’yı bir arada tutan Tito’dan başkası değildi. İkiniz de biliyorsunuz, onun kurduğu komünist rejim bundan tam iki sene önce Doğu Bloğu ülkelerinin yıkılmaya başlamasıyla birlikte çözülmeye başladı. Artık hiç kimse Hırvatları, Sırpları, Boşnakları, Slovenleri, Makedonları ve Kosovalıları tek bir ülkenin bayrağı altında, bar arada tutamaz” (s.47)
Baba karakteri de olanı biteni anlamamaktadır. İmam olan baba, bir gün nasılsın diye soran kızı Suada’ya şöyle diyecektir. “Her gün beş vakit namaz kılıyorum. Tito’nun dinsizleştirdiği bazı Müslüman Boşnaklara da namaz kıldırmaya çalışıyorum.” (s.49) Demek ki Boşnaklar namazdan uzaklaşmış. İmam karakteriyle Boşnakların yeniden Müslümanlaştırılmak istendiğini anlıyoruz. Yalnızca Müslüman olarak kalmayacaklar, Türk olduklarını da unutmayacaklar. Başlarına ne gelmişse bu iki kavram yüzünden gelmiştir. Yani farklı kültürden olan herkes birbiri için ötekidir. Roman, birlikte yaşamanın imkânsızlığı üzerinde durmaktadır.

O zaman halkları bir arada tutan şey nedir? Amerika’da yaşayan halklar nasıl bir arada durmaktadır? Avrupa’nın bütün büyük devletleri çok kültürlü bir döneme girdi. Gelişmiş ülkelerde hep bunu gözlüyoruz. Demokrasi yolunda ilerleye bilmiş ülkelerde çok ulusluluk sorun olmuyor. Sorun az gelişmiş ülkelerde. Müslümanız diyen ya da Milliyetçilik vurgusu yapan ülkelerde sürekli kavga, sürekli katliam var. Batı’nın başardığını diğer ülkeler neden başaramıyor? Sanatçı kimliğiyle ortaya çıkanların en azından bunu fark etmesi gerekmez mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder